II. Tablolar, eklemli ya da organik olabilir. (Kapalı biçim tiyatroda eklemlidir.) Organik ise, bir eğri söz konusudur; kolay kolay ayrışamaz. (Örneğin “Woyzeck”, Georg Buchner)

Kişiler, kişilerin sayıları, tablolara göre dağılımı, tipler, karakterler, oyun içindeki işlevleri, söylemler, bireysel göstergelerle belirlenmesidir. (Örneğin oyunda kadın mı, erkek mi çok) oyunun asal kişisinin durumu
Örn: Don Juan tek kişidir. Puntilla ile Matti iki kişidir.
Klasiklerde daha çok tek kişi asaldır.

Kişi, oyunda tip mi, karakter mi?

Brecht’te, Çehov’da kişiler, bir gelişim çizgisi gösterir. Ama örneğin Moliere’de bu çizgi yoktur; Cimri, oyunun sonunda yine cimridir. Beckett’te de bu gelişim çizgisi görülmez. (Godot’un sonunda kişiler beklemeye devam ederler.)

Kişilerin oyun içindeki işlevleri ve görevleri

* Olay örgüsü ya da çatışma içinde (diğerleriyle) ele alınması. Kim, kiminle, nasıl, kime karşı, ne için, ne yapıyor sorularını sormak gerekir. O kişiyi, söylem temelinde, toplumsal koşullarda ele almak gerekir.
* Kimin, kime ne söylediği -görsel sanatlarda- “hangi koşullarda” söylendiğiyle anlam kazanır. Örneğin, bir kralın görkemli bir söylevi, altın tahtta yapmasıyla, paslı bir tahtta yapması başkadır.
* Kişinin söylemini incelemedeki amaç, onun psikolojisini anlamaktan çok, onun diğerleriyle ilişkisi ve konumunu ortaya çıkarmaktır. Çünkü bu ortaya çıktığında, kişinin psikolojisi kendiliğinden ortaya çıkar. (Alt yapı, üst yapıyı belirler.)

Söylem, hem oyunun hem oyun kişisinin olabilir. Göstergebilimciler bunu anlatı düzleminde inceler.

Söylem=Söyleyiş edimi (performans)

İnsanların söylemi, içinde bulundukları psiko-sosyal ortam içinde belirlenir.

* Sahnedeki oyunun iletisi, kişilerin ne söylediklerinden çok nasıl ve ne koşullarda söylediklerinden çıkar. Yorumu oluşturan da budur. (Tiyatronun politik yanı)
* Kişinin bireysel göstergeleri de önemlidir. (Kıyafet, tavır, yürüyüş, isim, isimsizlik vb.)
* Göstergebilim, dili araştırırken çeşitli yöntemler kullanır. Oyunu kesitlere ayırmak gibi… Bu yöntem daha çok eklemli (kapalı biçim) oyunlarda kullanılır. 3 birime ayrılır:

1. Büyük birimler (perdeler, sahneler…)
2. Orta ana birimler (tabloların içindeki sahneler)
3. Küçük ana birimler (kişilerin bölünmesi, tavır değiştirmesi…)

Ana eylemi ele aldıktan sonra, içindeki küçük eylemler bulunur.

* Tıpkı sahnede olduğu gibi metinde de yer ve uzam çok önemlidir. (Didaskalilerle verilir.)
2 türlüdür:
1. Sahnede oluşturulan kurgusal yer (somut)
2. Gerçek dünyadaki yeri (gönderilen)

Yerler, uzamlar arasında organik, tematik ya da coğrafyasal bir bağ olabilir.

UZAM (space)Uzam, özellikle 1970′li yıllardan itibaren kullanılmaya başlanan bir terimdir. Modern tiyatroda artık seyirci de işin içine girdiğinden, dekor dekor olmaktan çıkmıştır ve sahne tasarımına dönüşmüştür; böylece mekan yerine uzam söz konusu olmuştur.
Uzam, bir 20. yy. terimidir. İnsan bilimlerinin temelinde artık bir uzama yerleşme çabası vardır. Tiyatro ise bir uzam belirleme sanatı olmuştur. Tüm bunların temeli Antonin Artaud’dur. Brecht de bu görüşün savunucusu sayılabilir: “Tiyatro, toplumsal yaşamın bir maketidir.”
Artaud, “Uzam; organize olan, kendi kendini düzene sokan bir anarşiden doğar”der. Bu, tüm gösteri sanatları için geçerlidir. Yönetmen (yaratıcı) dünyada olup biten tüm karmaşık olayları istediği gibi seçip, kendi yap-boz’unu oluşturur. “Tiyatro uzamı, evrende karışık olarak bulunan göstergelerin belirli bir uzam içinde, sistematik olarak (yaratıcının yorumuna göre sistematize edilmiş olarak) düzenlenmesidir. İşte bu uzam, tiyatro uzamıdır.” Artaud.

sessel, görsel göstergeler+sahnenin yeri+oyuncunun bedensel konumu=SAHNENİN UZAMI

* Antik sahneler, Elizabeth Dönemi sahneleri düzdür, görseldir ve üç boyutludur. Mimari öğesi öne çıkan bu sahnelerin kodları değiştirilemez.


* Sahnede resim öğesi, perspektif kavramıyla birlikte gelmiştir. Mimari 3 boyut sağlarken, resim 2 boyut sağlar. Perspektifle birlikte kutu sahne (İtalyan Sahne) kavramı gelişmiştir. Bu kavramla birlikte dekoratör işin içine girer: Kutu’yu süsleyen, dolduran ve aynı zamanda sınır koyan… Dekorasyon, dışarıdaki dünyanın parçasıdır.
* Perspektifle birlikte ortaya “ayrıcalıklı seyirci çıkmıştır; bir nevi bakış hiyerarşisi söz konusudur. (Önce kralın en iyi görebileceği yer, sonra zengin kesimin görüş açısı vs…)


Sahne uzamında iki önemli öğe vardır: Bakan ve bakılan. (Ya da dinleyen ve dinlenen) Tiyatro uzamının sınırları belirlenmiştir. Çoğunlukla oyuncunun bedeniyle sınırlıdır. Sonuçta tiyatro uzamı, birbirleriyle ilişki içindeki insanların uzamıdır.
Seyirci de göz önüne alınmaya başlandığında, seyirci de tablonun bir parçası olabilir hale geldi. Bakan ve bakılan ilişkisi değişebilir bir hal aldı. (Detaylar için Julian Beck tiyatrosu ve görüşleri incelenebilir.)

Uzamda ışık kullanımı

* Önemi vurgulamak için kullanılır.
* Sahne uzamının sınırlarını değiştirir ya da yok eder.
* Atmosfer yaratır.
* Yanılsama yoluyla üç boyutluluk elde edilmesini sağlar.

(Işık üzerine kurulan oyunlar, 20. yy.’da yoğun ilgi gördü. Işık kullanımı için, aynı zamanda fotoğraf sanatçısı olan Robert Wilson Tiyatrosu’nun incelenmesini tavsiye ederim.)


Robert Wilson, “Denizden Gelen Kız”

17. yy. UzamıSöze dayalı bir tiyatro söz konusu olduğu için, oldukça dar, ince uzun bir uzam vardır. Bu uzam, aristokratların sıralarıyla belirlenmiştir ve oyuncuya bırakılan alan çok dardır. Dekor ve perde kullanılmaz; sahne değişimleri sözle anlatılır.


Bulvar Tiyatrosu Uzamı

* Sınırları bellidir.
* Mutlaka bir burjuva mekanı vardır.
* Sahne-salon sınırı bellidir.
* Sahne dışı, mekanın uzantısıdır. Kulis yok sayılır.
* Seyirciyi yok sayar (Seyirci, sahnenin dördüncü duvarı olarak algılanır.)
* Uzamın işlevselliği, oyuna olan yaklaşımını belirler. Mimetik (taklite dayalı oyunculuk) ön plandadır. Sahnedeki oyun, yaşamın bir taklididir.
* Sahnedeki öğelerin kendi başına anlamı yoktur, özerk değildirler. Düz-değişmece kullanılır.
* Kapalı biçimde göstergeler de göndergelerin taklidine dayanır. Göstergelerin gösterilen yanı (içeriği) vurgulanır.


Doğalcı tiyatroda, “gerçek” olduğu gibi sahnededir. Yer ve ortam, eylemden önce vardır.

Açık biçim tiyatroda uzam

* Dördüncü duvar yoktur. Ayrım, seyirciyle oyuncu arasında değil; tiyatronun yeriyle dünya arasındadır.
* Sahne-dışı, sahnenin uzantısı değildir. Seyircinin sahne-dışını hayal etmesi istenmez, çünkü seyirci de oyunun bir parçasıdır.
* Oyun alanı, taklit yapılan yer değil, tiyatro yapılan yerdir.
* Göstergelerin gösteren yanı önem kazanır ve eğretileme öne çıkar.
* Sahne genel olarak yataydır. Yönetmenler (özelikle yapmasalar da) bunu kırmak için dikey çizgiler oluşturur. Bakış açısı değişir, durağanlık kırılır ve hareket gelir. (Tam tersine yataylığa vurgu yaparak da durağanlık kırılabilir.)


Yatay uzamda dikey çizgiler oluşturmak…

Sahne Koordinatları

* Dikeylik-Yataylık
* Derinlik-Düzlük
* Boşluk-Doluluk
* İç Mekan-Dış Mekan
* Devingenlik-Statiklik: Örneğin bir kumaş parçası oyunun bir sahnesinde duvar, başka bir sahnesinde dağ işlevi görür; bu devingenliktir. Sahne hiç değişmiyor ve olduğu gibi kalıyorsa bu statik sahnedir. (Doğalcı tiyatro, Bulvar tiyatrosunda olduğu gibi…)
* Boyutlarla oynama
* Sahne biçimlerinin uzamı belirlemesi
* Karşıtlıklarla oynama: Açık biçim ve kapalı biçim bir arada kullanılabilir. Örneğin “oyun içinde oyun” gibi. (Oyun açık biçimdir ama içindeki oyun kapalı biçimdir…)

Antonin Artaud, sahneleme olgusunu yaşamın bir parçası olarak görmüştür. Ona göre, tiyatro bir ritüeldir. Sahneyi bir temsil olarak değil, yaşamın bir parçası olarak gördüğü için klasik anlamdaki uzamı parçalar, didik didik eder.
Yaptığı ilk şey merkezileşmeyi bozmak olmuştur. Sahneyi küçük uzamlara bölmüş, tiyatrosallığı vurgulamıştır. Böylece kapalı biçim burjuva tiyatrosunu yıkmıştır.